T.C. İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
WEB SİTESİ GİZLİLİK VE ÇEREZ POLİTİKASI
Web sitemizi ziyaret edenlerin kişisel verilerini 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca işlemekte ve gizliliğini korumaktayız. Bu Web Sitesi Gizlilik ve Çerez Politikası ile ziyaretçilerin kişisel verilerinin işlenmesi, çerez politikası ve internet sitesi gizlilik ilkeleri belirlenmektedir.
Çerezler (cookies), küçük bilgileri saklayan küçük metin dosyalarıdır. Çerezler, ziyaret ettiğiniz internet siteleri tarafından, tarayıcılar aracılığıyla cihazınıza veya ağ sunucusuna depolanır. İnternet sitesi tarayıcınıza yüklendiğinde çerezler cihazınızda saklanır. Çerezler, internet sitesinin düzgün çalışmasını, daha güvenli hale getirilmesini, daha iyi kullanıcı deneyimi sunmasını sağlar. Oturum ve yerel depolama alanları da çerezlerle aynı amaç için kullanılır. İnternet sitemizde çerez bulunmamakta, oturum ve yerel depolama alanları çalışmaktadır.
Web sitemizin ziyaretçiler tarafından en verimli şekilde faydalanılması için çerezler kullanılmaktadır. Çerezler tercih edilmemesi halinde tarayıcı ayarlarından silinebilir ya da engellenebilir. Ancak bu web sitemizin performansını olumsuz etkileyebilir. Ziyaretçi tarayıcıdan çerez ayarlarını değiştirmediği sürece bu sitede çerez kullanımını kabul ettiği varsayılır.
Web sitemizi ziyaret etmeniz dolayısıyla elde edilen kişisel verileriniz aşağıda sıralanan amaçlarla T.C. İçişleri Bakanlığı tarafından Kanun’un 5. ve 6. maddelerine uygun olarak işlenmektedir:
Web sitemizi ziyaret etmeniz dolayısıyla elde edilen kişisel verileriniz, kişisel verilerinizin işlenme amaçları doğrultusunda, iş ortaklarımıza, tedarikçilerimize kanunen yetkili kamu kurumlarına ve özel kişilere Kanun’un 8. ve 9. maddelerinde belirtilen kişisel veri işleme şartları ve amaçları kapsamında aktarılabilmektedir.
Çerezler, ziyaret edilen internet siteleri tarafından tarayıcılar aracılığıyla cihaza veya ağ sunucusuna depolanan küçük metin dosyalarıdır. Web sitemiz ziyaret edildiğinde, kişisel verilerin saklanması için herhangi bir çerez kullanılmamaktadır.
Web sitemiz birinci ve üçüncü taraf çerezleri kullanır. Birinci taraf çerezleri çoğunlukla web sitesinin doğru şekilde çalışması için gereklidir, kişisel verilerinizi tutmazlar. Üçüncü taraf çerezleri, web sitemizin performansını, etkileşimini, güvenliğini, reklamları ve sonucunda daha iyi bir hizmet sunmak için kullanılır. Kullanıcı deneyimi ve web sitemizle gelecekteki etkileşimleri hızlandırmaya yardımcı olur. Bu kapsamda çerezler;
İşlevsel: Bunlar, web sitemizdeki bazı önemli olmayan işlevlere yardımcı olan çerezlerdir. Bu işlevler arasında videolar gibi içerik yerleştirme veya web sitesindeki içerikleri sosyal medya platformlarında paylaşma yer alır.
Oturum Çerezleri (Session Cookies) |
Oturum çerezleri ziyaretçilerimizin web sitemizi ziyaretleri süresince kullanılan, tarayıcı kapatıldıktan sonra silinen geçici çerezlerdir. Amacı ziyaretiniz süresince İnternet Sitesinin düzgün bir biçimde çalışmasının teminini sağlamaktır. |
Web sitemizde çerez kullanılmasının başlıca amaçları aşağıda sıralanmaktadır:
Farklı tarayıcılar web siteleri tarafından kullanılan çerezleri engellemek ve silmek için farklı yöntemler sunar. Çerezleri engellemek / silmek için tarayıcı ayarları değiştirilmelidir. Tanımlama bilgilerinin nasıl yönetileceği ve silineceği hakkında daha fazla bilgi edinmek için www.allaboutcookies.org adresi ziyaret edilebilir. Ziyaretçi, tarayıcı ayarlarını değiştirerek çerezlere ilişkin tercihlerini kişiselleştirme imkânına sahiptir.
Kanunun ilgili kişinin haklarını düzenleyen 11 inci maddesi kapsamındaki talepleri, Politika’da düzenlendiği şekilde, ayrıntısını Bakanlığımıza ileterek yapabilir. Talebin niteliğine göre en kısa sürede ve en geç otuz gün içinde başvuruları ücretsiz olarak sonuçlandırılır; ancak işlemin ayrıca bir maliyet gerektirmesi halinde Kişisel Verileri Koruma Kurulu tarafından belirlenecek tarifeye göre ücret talep edilebilir.
İlçe güneyinde, ilçe merkezine 30km. mesafede, Ankara-Konya karayolu üzerindedir. Ağabeyli Köyünün kurucusu, yaklaşık 180 yıl önce İran Horasanından gelerek eski Ağabeyli denilen yere yerleşen Cafer Bey'dir. Cafer Beyin sülalesinden olan Tosun Bey Tosunlar yaylasını, amcazadeleri Ali Bey ve Bekir Beyler bugünkü Ağabeyliyi kurmuşlardır. Ağabeyli ismini, Cafer Beyin dedesi olan Abdullah Beyin oğlu Süleyman Beyden almıştır. Yerleşim nedeni yörenin hayvancılığa elverişli olmasındandır. Köy halkı Türkmendir.
2000 yılı nüfus sayımı sonuçlarına göre köyün nüfusu 979'dur. Ancak köyden Konya il merkezine özellikle eğitim ve ticaret amacıyla yoğun bir göç yaşanmıştır. Köy muhtarlığı görevini Yusuf Akçakaya yürütmektedir.
Ağabeyli, Çeşmebaşı (Eski Ağabeyli), Höyükkuyu, Tosunlar, Alhan ismindeki mahallelerden oluşmaktadır. Köyde sağlık evi vardır. Faal olarak 4 cami, 2 kuran kursu, bir Tarım Kredi Kooperatifi bulunmaktadır.
Ağabeyli eğitime büyük önem verilen ve eğitim gören nüfusun %10'unun yüksek öğrenime yönlendiği bir köyümüzdür. Bunlar öğretmen, doktor ve avukat gibi meslek guruplarına dağılmıştır. Halkın %5 i ticaretle, %85 i çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşmakta olup, 15-20 hane de yurtdışında çalışmaktadır.
Köyün geçim kaynakları: Köyün ekilebilir arazisinin yaklaşık % 70 i sulu arazidir. Geçim kaynağının büyük bir kısmını arpa buğday pancar ekimi oluşturmaktadır. Ayrıca büyükbaş hayvancılık,besicilik, az da olsa küçükbaş hayvancılık ve nakliyecilikle de uğraşılmaktadır.
Halkın %30 unun hiçbir arazisi yoktur.
1917 Yılında Yunus oğlu Bulduk, Hatırlı köyünden Haraba'ya gelmiş ve buraya yerleşmiştir. Daha sonra başka yerlerden ve Kırkışla Köyünden de gelenlerle birlikte köy 25 hane olmuştur. Köy, 1988 yılına kadar Zaferiye köyüne bağlı olarak kalmış, 1988 yılında ayrılarak Beyliova Köyü adını almıştır. Cihanbeyli'nin batısında Yunak yolu üzerinde bulunan köyün ilçeye uzaklığı 48 km dir.
Köyün nüfusu 2000 yılı sayımına göre 161 olup, yurt dışında 4-5 hane bulunmaktadır. Sulu arazisi bulunmayan köyün başlıca geçim kaynağı hayvancılık ve tarımdır.
İki derslikli okulu olup öğrencileri taşımalı eğitim kapsamında Zaferiye Köyüne taşınmakta olan köyün bir camisi, köy konağı ve sellektör binası bulunmaktadır. Köy muhtarlığı Mevlüt TÜRKMEN tarafından yürütülmektedir.
Böğrüdelik köyü ilçe merkezine 40 km. uzaklıkta olup, nüfusu 1642 dir. Köy halkı aslen Özbek Tatar olup, Rusya'nın Sibirya bölgesinde İrtiş ırmağının içinden geçtiği Omsk şehrinin Ülenkül, Carnak, Karagöl, Yalangöl ve Kuygalı köylerinde 1590-1908 yılları arasında 400 yıldan fazla yaşadıktan sonra, yeni vatanları olan Osmanlı Devleti ile Rusya Çarlık dönemi hükümetinin yaptıkları anlaşma ile büyük seyyah ve alim Abdurreşid İbrahim(Babay) ve Yuvanbaş(Büyükbaşlı) Muhammedi(Mehmet) önderliğinde ilk kafilede 386 kadın ve 385 erkek toplam 771 nüfus olarak bu köylerden gelen insanların oluşturduğu topluluk 1908 yılı kış aylarında göçe başlıyorlar. Tren yolculuğu ve akabinde gemi ile 1 Ocak 1909'da İstanbul'a ulaştıklarında dönemin padişahı II.Abdülhamit onları bizzat karşılıyor. Bir süre İstanbul'da misafir edilen bu insanlara iskan edilmek üzere yer seçmeleri için İstanbul, Bursa, Akşehir ve Konya bölgelerinden yer gösteriliyor. Şu anda köyün iskan edildiği ve o zaman Reşadiye adıyla kaza olan Cihanbeyli'ye bağlı olan bu toprakları hayvancılık ve çiftçiliğe elverişli ve suyu bol olduğu için tercih ediyorlar. Köyün iskanı 1910 yılında sultan Reşat zamanında tamamlanıyor ve Reşadiye olarak adı tescil ediliyor. Köyün ismi daha sonra böğründen çıkan su kaynağından dolayı BÖĞRÜDELİK olarak değiştirilmiştir. Muhtarlık görevi Adnan Cengiz tarafından yürütülmektedir.
Köyün iskanından 5 yıl sonra başlayan Çanakkale savaşında yeni göçmen olmaları dolayısıyla çağrılmadıkları halde yeni vatanları için savaşa gitmişler ve 32 şehit vermişlerdir. İlk geldikleri yıllarda gerek dil gerekse kültür bakımından bir çok zorluklarla karşılaşılıyor, ama zamanla Tatar dili Türkiye Türkçesine yakın olduğu için kaynaşma sağlanıyor.
BÖĞRÜDELİK DESTANI
Göçtü bir halk Sibirya dan, Bindokuzyüz başlarında.
Kalan kardeş dost hayali, Akıp gitti yaşlarında.
Tren idi bindikleri, çoğu hayvan vagonları.
Ağır ağır yol aldılar, Belki bir güz aylarında
Daldılar seyre pencereden, Sibirya'nın ovalarına.
Düşlediler kalan yurdun, ak bulutlu havaları.
Bıçak açmaz ağızları, söz etmedi ağaların.
Biran durdu dimağları, anaların babaların
Sibirya'nın ovaları, gitmek ile bitmezdi.
Menziline varmak için, bunca cefa yetmezdi.
Hür olmaktı sonu bunun, kimler sabır etmezdi.
Sabır kula gerekmese, elbet hüda vermezdi.
Sıkılmıştı çoluk çocuk, onları kim eğledi.
İçlerinde masal bilen, hemen durup söyledi.
Adı olsun Tokta nene, hep küçükleri beyledi.
Anlatıldı hikayeler, türkü bilen söyledi.
Bir ay sürdü yolculuk, payi tahta geldiler.
Şükür edip ALLAH a kurban, hayır verdiler.
Devlet açtı konağı, yatak yorgan serdiler.
Rahatlayıp hepsi, ayak kolun gerdiler.
Anadolu kavağı derler, demirleyip indikleri rıhtıma.
Sultan selam edüptür, hoş geldiniz tahtıma.
Öz kardeşin gelmesi, düştü Abdulhamit bahtına.
Türk kalayım diyenler, erdi sonunda ahtına.
Bir zamanlar kaldılar, payi tahtı Osmanda.
Hürmet görüp gezdiler, yelken ile Ummanda.
Camilerde secde edip, kaza namaz kıldılar.
Yürekleri şad olup, kuvvet buldu imanda.
Görülmemiş yer idi, onlar için İstanbul.
Ürpertiler geçirdi, dalıp gitti hayale.
Anlatmıştı dedesi, Peygamberin değin.
Böyle şehri alanlar, ALLAH indi kutlu Kul.
Tatarlardan birisi, Davutoğlu sar Hammat.
Tuzculukla uğraşıp, geçindirir bir zevat.
Dururlardı bir özde, soluk alsın diye at.
İçerlerdi soğuk su, ederlerdi istirahat.
Hoşlarına gitti yer, göçelim mi yoksa bura?
Haber verip kardeşlere, aramayın ora şura.
Suyu bol hava güzel, bir tarafta yüksek dağ.
Birleşelim, yerleşelim, bozulmasın gönül bağ.
Bir çokları kabul edip, haber saldı sağa sola.
Emir çıktı iskan için, hemen tez elden inşa ola.
Makul görüp İstanbul'da, devleti Osmaniye.
Köyün adı olmalıydı, Sultana şan REŞADİYE.
Öyle mümbit yer idi, görünmezdi ottan at.
Kulaç yetmez söğütler, gölgesinde uzan yat.
Şarıl şarıl akardı, Böğründeki pınarı
Oynaşırdı kuzular, su yolunun kenarı....
İlk gördüler merkebi, arka sıra sıpası.
Dediler olsa olsa, tavşanın kart babası.
Güldüler hep yerliler, alay etmek çabası.
Boyun büküp utandı, böyle şeyler olası.
Sultan Hamit dedi ki, bir yer seçin yurdumdan.
Kondurayım ben sizi, gönül düşen yerlere.
Zarar gelmez kimseye, bu vatanın kurdundan.
Saygılıdır milletim, Türküm diyen serlere.
Vatandır gayri deyip, geçtiler Anadolu'ya.
Bazen uğradı yolları, Ankara Bolu'ya
İster idi gönüller, benzesindi geldikleri koruya.
Kıra çıkıp gençleri, atlara ot yoluya.
Dillere destan idi, bindikleri atları
Gıpta edip bakardı, hep civarın yadları.
Elbet öyle olacak, bakım gerek hayvana.
Gelinlik kız gibi idi, tımar görmüş atları.
Benzememiş ellere, adetleri bir başka.
At besleyip kesermiş, Tatar gelince aşka.
Yedikleri at eti, düşmüş böyle dillere.
Dağıtırmış efkarı, kımız ile bir başka.
Eşir boğam, derdi dedem, büker idi tabakayı.
Atın biri çekmez ise, kuşanırmış falakayı.
Kamçı vurup karatına, asılırmış beraberce.
Dermiş, karat pekte yaman, ala yazdı falakayı.
Giderlemiş değirmene, beş araba bir arada
Varırlarmış en nihayet, bütün yaban hep orada
Garip görüp gülerlermiş, bizimkiler umursamaz
İş ciddiye kalsa eğer, kulaklılar kol arada
Tarla desen bol idi, sürülmezdi uzağı,
Koyun, keçi, attan çok, sığır ile buzağı
Düşünmezdi hiç kimse, bilinmeyen uzağı
Bir zamanlar yaşadı mes'ud Tatar uşağı
Devlet-i Osmaniye girdi idi harplere
Eli silah tutanı çağırdılar askere
Gitti bizden çoğusu, alamadı teskere
Kader denen deftere yazılmıştı bir kere
Seferberlik derlerdi, gitmeliydi bütün fert
Bilmeliydi düşmanlar, Türk askeri taştan sert
Tatarların yiğidi, başı sevda yellidir
Yavuklusu bir yana, vatan gayri kellidir
Yağlı martin elinde, duruşundan bellidir
Bizden gidip gelmiyen, dedem söyler ellidir
Yıllar süren harplerden perişan oldu millet
Hürriyet için göçene reva mıydı bu zillet
Bunca harbin üstüne başladı bir de kıtlık
Dediler Allahtandır, başa gelen bu illet
Erzak gerek erata, yardım etti hep duyan
Hiç durmadan pişirdi, erler yesin diye NAN
Gönderdiler cepheye ya kağnı ile ya yayan
Doydu karnı askerin, haykırdı haydi dayan
Aranılan azıkmış tatarların ekmeği
Götürmüşler komutana bir dilim de o yemiş
Sormuş Mustafa Kemal, hangi köyün ekmeği
Nasip olur varırsam, görmek isterim demiş
Artık vatan kurtuldu, yeniden inşa gerek
Çalıştılar hep birden, kazma ile belkürek
Bunca derde dayandı, taş basılı kor yürek
Beşer neler görürmüş, değilmikidir gerek
Bundan sonra malumdur anlatmaya lüzum yok
Daha güzel yazılar araştırırsan kaynak çok
Bilinmeyen bulunur, kitaplara burun sok
Elbet bir gün varırsın varılmayan menzil yok
Şimdi oldu mesele, Özbek miyiz yoksa ne?
Kimse bilmez ne idi, tartışılır sorunu
Kati delil yok ise, demelisin kendine
İlk ben TÜRKÜM diyenin, Kültiginin torunu BİLGE KAĞAN'ın.
Çimen Köyü bir rivayete göre 1750 yılında kurulmuştur. Köy halkının aslen Şanlıurfa ilinin Birecik ilçesinden 20.yüzyılın başlarında geldikleri söylenmektedir. Bunlar hayvancılıkla uğraşan göçerler oldukları için Konya üzerinden önce Kandil Kasabasına yerleşmişlerdir. O zamanlar köyün bulunduğu yer mera olmaya uygun bir arazi olduğu için köyün adına 'Çimen' demişlerdir.
İlçeye en uzak köylerden biri olan Çimen'in ilçe merkezine uzaklığı 70km.dir. Son nüfus sayımına göre 430 nüfusa sahip köyde muhtarlık görevi Ahmet BAŞ tarafından yürütülmektedir.
Başlıca geçim kaynakları; tarım ve hayvancılıktır. Köyde halen 1500 küçükbaş, 200 civarında da büyük baş hayvan bulunmaktadır.
Örf ve adetler Cihanbeyli geneliyle uyum gösterir. Geçmişte evliliklerde başlık parası alınmakta iken, günümüzde bunun yerine geline ziynet eşyası verilmektedir.
Düğünlerde ahbap ve dostlara davetiye gönderilmekte, davetiyeyi alanlar düğün sahibine düğün masraflarını karşılamada yardımcı olmak amacıyla para vermektedirler. Düğünlerde genellikle davul, zurna eşliğinde mahalli oyunlar oynanır. Düğünün bitiminde köy halkına yemek verilir.
Cenazelerde büyük birlik, beraberlik örneği gösterilmekte, gelen misafirler köylüler tarafından ağırlanmakta, ölü evinde bir aya kadar yemek yapılmamaktadır.
Çöl köyü Cihanbeyli'nin Kuzey batısında ilçeye 56 km. uzaklıkta olup, nüfusu 991 dir. köy muhtarlığı görevi Hüseyin Budak tarafından yürütülmektedir. İlçeye en uzak köylerimizden olup Haymana köyleriyle sınırdır.
1920 yılında Büyükbeşkavak Köyünde ikamet eden Yorulmaz ve Çöl aileleri buraya yazlık yayla ve hayvanlara otlak olarak kullanırlarmış. Bu yörede su bulunmadığından Çöl yaylası adı ile anılmaya başlanmıştır. Daha sonra başka başka ailelerde çöl yaylasına yerleşerek daimi yerleşim alanı oluşturulmuştur.
1954 yılında Büyükbeşkavak Köyünden ayrılarak 'Çöl Köyü' adıyla müstakil köy oldu. 10 bin dekar tarıma elverişli arazisi olup, sulu tarım yapılmaktadır. Genelde Arpa ve Buğday yetiştirilmektedir. Yolu Asfalt olup, otomatik telefonu vardır.
Köyde Köy konağı mevcut olup, içme suyu yetersizdir. Ancak yeni açılan kuyudan şebekeye su verme çalışmaları sürdürülmektedir. Sağlık evi için yer temin edilmiştir. Elektrik hatları yenilenmiştir.
Köyün en önemli sorunları içme suyunun bir an önce şebekeye bağlanması, Sağlık evinin faaliyete geçirilmesi, köyün içinden geçen sel yatağının ıslah edilmesidir.
Konya ve yöresi Hititlerden sonra Frigyalılar'ın, Lidyalılar'ın, sonrada İran'da devlet kurmuş Persler'in eline geçtiğine göre, Damlakuyu'nun geçmişinin tarih öncesine dayandığını söyleyebiliriz. Köyde bulunan Hititler dönemine ait Hüyük bunun kanıtıdır. Hüyük'ün yapılışı nedeni hakkında çeşitli rivayetler vardır.
Hüyük (Büyük Çorca), insanların barınmak ve korunmak amacı ile inşa ettikleri bir yapıdır. Köye ismini de veren Hüyük'e Büyük Çorca denilir. Çorca, akan iki sudur. Büyük bir dere görünümünde olan su (yer altı suyu), Hüyük'ün altından geçerek 'çoraklık' denilen yerde yeryüzüne çıkar. Hüyük'ün karşısındaki küçük tepenin altından geçen suya ise 'Küçük Çorca' denilir. Hüyük'ün altında tünellerin olduğu söyleniyorsa da kesin bilgi yoktur.
Hüyük'ün altından geçerek çoraklıkta su yüzüne çıkan bu su, yazları havanın ısınması ile buharlaşıp geride ince bir tuz tabakası bırakır. Eskiden buraya yerleşmiş olan insanlar bu tuzları toplayıp satarak ekonomilerine katkıda bulunuyorlarmış.
Bir rivayete göre de köyün yerleşim yeri olarak kullanıldığı zamanlarda (Hititler) Höyük, haberleşme amaçlı yapılmıştır. Çukurda olan köy arazisi üzerine kurulan evler çevreye bakıldığında, küçük yükseltilerle çevrilidir. Karşı tarafta yaşayan insanlarla haberleşmek için Hüyük'ün küçük yükseltilerin seviyesine göre yapıldığı görülür. Haberleşme aracı olarak da ateş yakıldığı rivayet edilmektedir. Hüyük'ün kuzey tarafında kapıya benzer, işlemeli bir taş bulunmaktadır. Rivayete göre bu taş, tam karşısındaki tepelerde üzerinde işlemeler olan başka bir taşı göstermektedir.
1967'de Hüyük üzerine Atatürk anıtı yapılarak park durumuna getirilmiş olup 7. Cumhurbaşkanı Kenan EVREN tarafından örnek köy ilan edilmiştir. Bizanslılar döneminde EGDANA olarak anılan ÇORCA'nın ismi Cumhuriyet döneminde 'Damlakuyu' olarak değiştirilmiştir.
Damlakuyu'nun ismi olan 'Çorca' hakkında da bazı rivayetler vardır;
Eski çağlarda hastalığın genel adının 'Çor' olduğu, köy yerleşiminde bulunan çamurlu suyun bazı hastalıklara iyi geldiği, bu nedenle bu ismi aldığı söyleniyor.
Bir rivayete göre de, eski zamanlarda köye yerleşmek için iki yabancı gelmiş. İsimleri 'corci' imiş. Büyük Corci şimdiki köyün merkezine, küçük Corci ise köyün dışına, Höyük'ün doğusuna bakan yere birer ev yapmışlar. Bu insanlardan sonra buraya yerleşenler merkez köye Çorca, merkez köyün dışında kurulan yere de Küçük Çorca demişler. Bugün küçük Çorca adıyla anılan mevki vardır, fakat bu mevkide oturan olmayıp tarla olarak kullanılmaktadır.
Köyün altından geçerek Hüyük'e, oradan da Çoraklık'a giden suyun isminden dolayı da bu ismi almış olabileceği söylenmektedir. Çoraklık, köyün kuzeyinde Ankara - Konya yolunun her iki yanındadır. Yolun batısında bulunan toprak kırmızı, doğusunda bulunan toprak ise beyazdır. Cihanbeyli ve köyleri yıllarca bu toprakları, suyu geçirmeme özelliğinden dolayı dam (çatı) örtüsünde kullanmışlardır.
Damlakuyu köyünün doğusunda bir 'Düden' bulunmakta olup, Hüyük'ün altından geçen suyla beslenmektedir. Suyunun sodalı olması sebebiyle eskiden köylüler, Düden'den akan suyla yün (yapağı) ve buğday yıkarlarmış. Düden, 30m2'lik bir alanı kaplayan küçük bir su birikintisi olup dibi yoktur. Düdenin bitki örtüsü 'Kındıra' denilen bir bitkidir. Bu bitki yıllarca tırpanla biçilerek evlerde ev örtüsü, damlarda dam örtüsü olarak kullanılmıştır.
Damlakuyu köyü; Konya - Ankara yolu üzerinde bulunmaktadır. İlçeye 12 km. uzaklıkta olup doğusunda Cihanbeyli'ye bağlı Üzerliktepe Mahallesi bulunur. Köyün bu mevkiine 'Hidoğlu ve Farsak' adı verilir. Güneyinde yine Cihanbeyli'nin mahallesi olan Gemecik, güneybatısında ise Ahirigüzel vardır. Batısında 'Karaburun' denilen tepe bulunur. Nüfusu 454 olup, muhtarlık görevi Halil Üçler tarafından yürütülmektedir.
Köyde eğitime büyük önem verilmekte olup, başta öğretmenlik, doktorluk, mühendislik gibi çeşitli mesleklerde yetişmiş pek çok Damlakuyu'lu bulunmaktadır.
Köyde bir sağlık evi mevcut olup faal değildir. Başlıca geçim kaynakları tarım, karayolu taşımacılığı ve hayvancılığa dayanmaktadır.
Yörenin örf ve adetleri :
Cihanbeyli genelinde olduğu gibidir. Köyde uzun kış gecelerinde bazı oyunların eskiden oynandığı belirtilmektedir. Bugün artık unutulmaya yüz tutmuş olan bu oyunlardan birisi, 'Saya' oyunudur. Bu oyun, 'Saya-saya sallı boya' tekerlemesini söyleyen köy gençlerince yapılır. Geldikleri evin önünde 'verenin altın başlı oğlu, vermeyenin kel başlı kızı olsun' diyerek hane sahibinden bulgur, yağ gibi yiyecekleri talep ederler, toparlanan yiyecekler gençler arasında pay edilerek yenir veya satılır. Bu adet üç aylar dediğimiz ayların birincisi olan Recep ayının başlangıcında yapılırdı.
Bir diğer oyun ise 'Kirpi' oyunudur. Bu oyunda, evlenme çağına gelmiş genç bir kız kirpiyi temsilen peştemal ile örtülür. Orada bulunanlar, kirpiye dünürcünün adını söylerler. Dünürcü zenginse kirpi kıpır-kıpır kıpırdar, eğer fakirse hareketsiz bir şekilde hiç tepki vermeden büzülür. Bunun sonucunda orada bulunanlar gülüşerek eğlenirler.
Yaz gecelerinde ayın sini gibi olduğu dolunay durumunda kızlı-erkekli Süldürsümük oyunu oynanır. Taşlar dizilir, kemik atılır. Her grup kemiği aramaya koyulur. Kemiği bulan kaçarak dizili taşların yanına gelmeye çalışır, tutulursa yakalanırsa yakalandığı yerden dizili taşlara kadar sırtına binilir. Kemik atılırken 'süldürsümük, gitti kemik' denilir.
Köyde sıkça söylenen mani ve türkülerden bazıları da şu şekildedir:
Sevip sevgilisini alamayanların ağzından,
'Gülüm seni yad ellere vermişler
Saçını kara sırmayla örmüşler
Camekanda cemalini görmüşler
Rüyamda seni bana vermişler.
Eğlen ağam eğlen ben de varayım
Gittiğin yollara kurban olayım'
dizeleri dökülür.
Başka köye gelin gidenlerin duygu ve düşüncelerine de,
Atın beni taşlarınan
İnem gidem kuşlarınan
Kuşlar gelir ben gelmezsem
Görün beni düşlerinen
dizeleri tercüman olur. (Kaynak kişi: Ayşe ÜÇLER)
Afyon Emirdağ'ından Tuz gölüne kağnıyla tuza gidenler köyden geçerken,
Emirdağ'ı birbirine ulalı
Hut em yüzük parmağına dolalı
Yıllar oldu seni elden soralı
Türküsünü söylerlermiş.
Çorca çorak değil mi?
Yolu ırak değil mi?
Şu Çorca kızlarının
Yüzü boyak değil mi?
Cihanbeylinin kuzeybatısında, ilçe merkezine 16 km. uzaklıkta bir köyümüzdür. 1975 yılına kadar İnsuyu kasabasına bağlı bir yayla olan Kayı, 1975'te köy tüzel kişiliğine kavuşmuştur. İsmini Osmanlıların Kayı boyundan aldığı ifade edilmektedir. Türklerin bölgeye yerleşmelerinden önce çeşitli uygarlıkların yörede yaşadığı kalıntılardan anlaşılmakta olup özellikle Bizans dönemine ait çokça kalıntıya rastlanmaktadır. Türklerin bölgeye yerleşmelerinden sonra da bazı Rum ailelerin birlikte yaşamaya devam ettiği ve daha sonraki dönemlerde onların da göç ettikleri rivayet edilmektedir.
Kayı'nın kuzeyinde Yeniceoba kasabası, güneyinde İnsuyu kasabası, doğusunda Damlakuyu ve Cihanbeyli ilçe merkezi, batısında da Kuşça kasabası ve Pınarbaşı Köyü bulunmaktadır. Nüfusu son nüfus sayımına göre 301 olan Kayı köyünde muhtarlık, Namık ÜNALAN tarafından yürütülmektedir. Nüfusun büyük çoğunluğu ilçe merkezine ve Konya il merkezine eğitim ve ticaret amaçlı göç etmiştir. Yurt dışında çalışan 20-30 hane Kayılı aile vardır.
Bir cami ve ilkokulun bulunduğu köyde öğrenciler taşımalı eğitim sistemi kapsamına alınarak ilçe merkezindeki okullara taşınmaktadırlar.
Cihanbeyli genelinde olduğu gibi köyün geçimi tarım, hayvancılık ve nakliyeciliğe dayanmaktadır. Sosyal ve kültürel yapı itibariyle Cihanbeyli ilçe merkeziyle benzerlik arzeder.
TARİHÇESİ : Cihanbeyli'nin güneyinde, Ankara - Konya yolu üzerinde Cihanbeyli'ye 19km. mesafededir. Kırkışla halkı yaklaşık 200 yıl kadar önce, Kırşehir Çiçekdağı, Malatya, Adıyaman ve Şanlıurfa gibi değişik yörelerden gelmiştir. Bu köye yerleşmelerinin nedeni, yörenin hayvancılık ve deve ile tuz taşımacılığına uygun olmasındandır.
Köyün isminin Kurukışla veya Karakışla'dan geldiği söylenmektedir. Eskiden halk hayvancılık yaparken, havaların ısınması ile hayvanlarını yetiştirebilecekleri yerlere giderek kış başlayıncaya kadar orada kalıp, kış başlayınca da kışı geçirmek (kışlamak) üzere şimdiki köyün bulunduğu yere gelirlermiş. Burada ağaç, ot vb. olmadığı için de Kır veya Kuru tabiri kullanılmıştır. Diğer bir rivayete göre de, çok soğuk bir kış yaşanmış ve bundan dolayı 'Karakışla' denmeye başlanmış.
2000 yılı nüfus sayımına göre nüfusu 688'dir.
Köyde sağlık ocağı, doktor, hemşire, öğretmen lojmanları ve Kuran kursunun yanı sıra 2 adet un fabrikası, 1 adet tuz fabrikası vardır. Köyün içme suyu dağdan derin kuyu sondajı yoluyla karşılanmaktadır. 300 abonelik telefon santrali bulunmaktadır. Sellektör binası ve makinesi mevcut olup halka hizmet vermektedir. Muhtarlığa ait köy konağı mevcut olup köyde 321 hane bulunmaktadır. Köy muhtarlığı görevini Hasan Bolluk tarafından yürütülmektedir.
Bir tane ilköğretim okulunun bulunduğu köyde okur-yazar oranı oldukça yüksektir. Çevre köyler içinde en çok yüksek öğrenim mezunlarının olduğu köylerimizden birisidir. Doktorundan inşaat mühendisine, diş hekiminden uçak mühendisine, öğretmenine ve diğer mesleklere kadar, hemen her meslekten yüksek okul mezunu insanlar vardır.
Köy halkından pek çok insan Konya'da yaşamaktadır. Yurt dışında da yaklaşık 25 hane vardır. Köyün yetiştirdiği politikacı ve sporcular da vardır.
GEÇİM KAYNAĞI :Köyün geçim kaynağı tarım, hayvancılık ve nakliyeciliğe dayanmaktadır. Tarım alanında buğday ve arpa en çok ekilen tahıllardır. Hayvancılık son yıllarda oldukça gerilemiştir. 30 yıl önce 15.000 koyunun olduğu köyde bugün itibari ile 3500 koyun vardır. Daha önce bölgenin nakliyecilik merkezi olan Kırkışla'da nakliyecilik can çekişmektedir. Çeşitli nedenlerden dolayı Konya ve diğer yerleşim birimlerine sürekli göç vermektedir.
Korkmazlar köyü 1956 yılında Kelhasan Köyünden Turanlar köyü olarak ayrılmıştır. 1992 yılında Korkmazlar köyü olmuştur. Köyün ilçe merkezine uzaklığı 50 km. olup, muhtarlık görevi Ali Çoban tarafından yürütülmektedir.
Köyde sulu arazi bulunmamaktadır. Halkın geçim kaynağı çiftçilik ve hayvancılıktır. Köyün nüfusu 108 dir. Ancak bu nüfusun 15 hanesi Konya'da ikamet etmektedir. Ayrıca 40 hane civarında yurt dışında bulunmaktadır. Köyde düğün ve yas ilçe genelinde olduğu gibidir.
Köyün kuruluşu Osmanlı İmparatorluğuna dayanmaktadır. İlk kuruluşu Sarı Beşkavak olarak kurulmuştur. İlk olarak Mehmet Ali bey isminde birisi Aksaray'dan İnevine gelir ve burada Osman beyin kızı ile evlenir, Sarı Beşkavağa yerleşir. Daha sonra Aksaray'dan akrabalarını getirir ve Büyük Beşkavak'tan da gelenler olur ve köyün nüfusu artar. Köyde yaklaşık 100 hane oturmaktadır ve 619 nüfusu bulunmaktadır. Yaklaşık 40 hane de yurt dışında ve Konya il merkezinde yaşamaktadır. İlçe merkezine uzaklığı 45km olup, muhtarlık görevi Ömer Doğan tarafından yürütülmektedir.
Köyün ismi Cumhuriyet kurulduktan sonra Küçük Beşkavak olmuştur. Geçim kaynakları çiftçilik ve hayvancılığa dayanmaktadır. Köyde iki derslikli bir ilkokul vardır.
Cihanbeyli'ye bağlı Mutlukonak Köyü, Konya'nın 175km kuzeyinde, Cihanbeyli'nin 73 km. kuzeybatısında bulunmaktadır. Köyün kuzey doğusunda Çimen(4km), batısında Ankara/Haymana'ya bağlı Çatak(8km), güneyinde Kandil Kasabası (7km) ve Tüfekçipınar Köyü (14km) bulunmaktadır. Konya'nın Ankara ile sınır olan köylerinden biridir. Rakımı 1050-1150 m. olan köy yaklaşık 200 dekarlık bir alana yayılmıştır. Önemli yükseklikleri ve dağları, akarsu ve gölleri bulunmamaktadır. Köyde İç Anadolu iklimi hüküm sürmektedir. Yaz aylarının sıcak ve kurak geçtiği köyde, yağışlar kış ve bahar aylarında görülmektedir. Köyün bulunduğu yer ve çevresi tamamen ağaçsız olup, ekilebilen ve mera olarak kullanılabilen 12500-17500 dekar dolaylarında arazi vardır.
Çevresindeki köylerden daha eski bir yerleşime sahip olan Mutlu Konak 1700-1800 yılları arasında Malatya dolaylarından göç eden insanlar tarafından kurulmuştur. 1998 yılına değin Çimen köyüne bağlı bir yayla konumunda olan Mutlu Konak bu tarihten itibaren köy olmuştur. Köy nüfusu 2000 nüfus sayımı sonuçlarına göre 257 olup, yaz aylarında köyün nüfusu yurt dışında çalışan işçi ailelerinin gelmesiyle birlikte artış gösterir. Köyde yerleşik 55 hane bulunmaktadır.
Eğitim seviyesinin orta düzeyde olduğu köyde bulunan okul çağındaki öğrenciler taşımalı eğitim kapsamında Kandil kasabasına taşınmaktadırlar. Bir caminin bulunduğu köyde muhtarlık görevi Nuri ATEŞ tarafından yürütülmektedir.
Köyün başlıca geçim kaynakları tarım ve hayvancılıktır. Bunun yanında yurt dışında çalışanların köye sağladığı katkılar da önemli yer tutmaktadır.
Köyün sosyo-kültürel yapısı çevre köylerle uyum gösterir. Köy halkı geleneklerine bağlıdır. Aileler geleneksel aile tipinden uzaklaşmamıştır. Ailede evin reisi dede, o yoksa babadır ve söz sahibidir. Ailenin mal ve mülkleri ortak olup bu konularda hiçbir ihtilafa düşülmemektedir.
Cihanbeyli'ye 19 km. uzaklıkta olup , 1926 yılında resmi köy statüsüne kavuşmuştur. 2000 yılı sayımlarına göre köyün nüfusu 832'dir.. Yerleşimi düz bir arazi üzerindedir.
Köyün tarihi geçmişi , Gölyazı kasabası ile aynıdır. Köy, Gölyazı kasabasının bir yaylası iken iki aile arasında çıkan kan davası sonucu ayrılmış ve Cihanbeyli'ye bağlı köy olmuştur. Köy muhtarlığı Hüseyin Koyuncuer tarafından yürütülmektedir.
Köy, Tuz Gölüne yakın olduğundan toprakları çoraklaşma eğilimindedir, arazi verimsizdir. Köyün başlıca geçim kaynakları; tarım, hayvancılık ve nakliyeciliktir. Büyükbaş ve küçükbaş hayvancılık gelişmiştir. Geniş arazide en çok buğday ve arpa yetiştirilir.
Köyden yurt dışında çalışan işçi sayısı oldukça fazladır.
Köyün örf ve adetleri, düğünleri, yasları, halkın giyim kuşamı çevre köy ve kasabalarla benzerlik gösterir. Köyde bir ilköğretim okulu, bir cami ve köy konağı bulunmaktadır.
Sığırcık köyü ilçe merkezine 11km. uzaklıkta, daha önce ilçe merkezine bağlı bir mahalle iken 1970'li yıllarda ayrılarak müstakil köy haline gelmiştir. Nüfusu 169 olup 40 hane ikamet etmektedir. İlçe merkezine ve Konya il merkezine göç vermektedir. Yaklaşık 100 hane yurt dışında ve ilçe merkezinde ikamet etmektedir.
Köyün geçim kaynağı tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Köy muhtarı Mehmet AKOĞLU'dur. Köyde bir cami ve ilkokul bulunmakta olup taşımalı eğitim kapsamında olduğu için kapalı durumdadır.
Konuşulan dilin benzerlik göstermesinden ötürü yöre halkının Adıyaman'ın Kahta İlçesi civarından geldikleri rivayet edilmektedir. Adı geçen yerden gelenlerin Kelhasan ve kabilesinin olduğu biliniyor. Ancak neden geldikleri kesin olarak bilinmiyor.
Adıyaman dan yola çıkan kabilenin Yunak İlçesi Saray Kasabası 'Gölbaşı' mevkiine geldiklerinde öküzleri yorulmuş ve bir süre adı geçen yere yerleşmişler. Daha sonra Kelhasan ile kardeşinin (adı bilinmiyor) arasında anlaşmazlık çıkıyor. Kelhasan yöreden ayrılırken yeğeni Hüseyin ile birlikte şimdiki Kelhasan Kasabasının bulunduğu mıntıkaya geliyorlar.
Kelhasan ve yeğeni 'Çalı ave' denilen ve Yunak - Tuzgölü yoluna hakim olan buraya yerleşmiş ve yeğeniyle birlikte şimdiki Turanlar Köyünün kurulduğu mevkii yaz mevsimlerinde yayla olarak kullanmaya başlamışlardır. Zamanla büyüyen yayla 1956 yılında köy statüsüne kavuşmuştur.
Cihanbeyli'nin Kuzeybatısında İlçe merkezine 50km. olup nüfusu 418 dir. Köy muhtarlığı A. Kadir Turan tarafından yürütülmektedir. Köyde bir Cami, birde İlkokul bulunmaktadır.
Geçim kaynakları Tarım ve Hayvancılığa dayanmakta olup Yurtdışında çalışan işçilerin de köy ekonomisine önemli katkısı bulunmaktadır.
Örf ve adetleri ilçe merkeziyle benzerlik teşkil etmektedir.
1900'lü yıllarda Bulgaristandan göçmen olarak Türkiyeye gelen halk Bursa, Balıkesir ve Urfa yörelerine yerleşmişler. Urfada yerleşen ailelerde iklimden kaynaklanan hastalıklar ve ölümler başgösterince aile reisleri Ankaraya gider ve durumu anlatırlar. Bunun üzerine Bulgaristan iklimine en uygun yer araştırılır ve bu insanlar Konya iline bağlı Karaman ilçesine yerleştirilirler. 1952 yılında Karamandan Tüfekçipınara 156 hanesi devlet tarafından olmak üzere 200 hane olarak yerleşirler. Kandil kasabasına bağlı Tüfekçi yaylası olarak kurulan köy, daha sonrada Cihanbeyliye bağlı köy olarak kalmıştır.
Halkın tamamı çiftçilikle geçinmektedir. Köyde ilk dikkati çeken her hanenin bahçesinde meyve ağaçlarının olması ve kendi sebzelerini kendilerinin yetiştirmesidir. Köye ilk girişte, Cihanbeylinin en yeşil köyü olduğu hemen göze çarpmaktadır. Köyün ilçe merkezine uzaklığı 65km. olup, 329 nüfusu bulunmaktadır. Yerleşik 80 hane oturmaktadır. Köy halkının ekonomik sebeplerden dolayı yaklaşık olarak 200 hanesi Bursaya, 20 hanesi de Konya ya göç etmiştir. Bir ilkokul ve caminin bulunduğu köyün muhtarlığı Yaşar Duyurucu tarafından yürütülmektedir.
Yakın zamana kadar İnsuyu'na bağlı bir yayla olan Uzunca daha sonra muhtarlık tüzel kişiliğine kavuşarak Köy olmuştur. Cihanbeyli'nin Batısında ilçe merkezine uzaklığı 29km. olup, köy muhtarlığı Şeref Şahin tarafından yürütülmektedir. 2000 nüfus sayımına göre nüfusu 153 tür. Uzunca halkının pek çoğu Eğitim ve Ticaret amaçlı olarak Konya İl Merkezine göç etmişlerdir. Yurtdışında çok az işçisi bulunmaktadır.
Köyde yaklaşık 35 hane ikamet etmektedir. Köyde 1 ilkokul ve 1 cami mevcuttur.
Geçim kaynakları Tarım, Hayvancılık ve Karayolu Taşımacılığına dayanmaktadır. Özellikle küçük baş hayvanlardan elde ettikleri Süt mamullerini en iyi şekilde değerlendirmektedirler. Köyün örf ve adetleri ilçe merkeziyle benzerlik teşkil etmektedir.
Yeşildere Köyü Cihanbeyli'nin Kuzeybatısında ilçe merkezine 66km uzaklıkta olup, 2000 nüfus sayımına göre nüfusu 213'tür. Köy muhtarlığı Mustafa Kılıç tarafından yürütülmektedir. Köydeki öğrenciler Çöl Köyü İlköğretim Okuluna taşınmaktadır. Köyde bir cami ile ilkokul binası mevcuttur.
Köyün geçim kaynağı tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Köyden yurtdışında çalışan aile sayısı bir hayli fazladır.
Yeşildere köyü, 'Kerefekiya' denilen tek bir kabileden müteşekkil olup Adıyaman'dan göç etmişlerdir. Çukurova, Aksaray ve sonra da 1850 tarihinde Büyükbeşkavak köyüne yerleşip, bir cami inşa ederek büyük bir köy olmasına vesile olmuşlar ve zamanla bugünkü Yeşildere köyünü yayla olarak kulanmış ve oraya yerleşmişlerdir. Yerleşim tarihi 1945 olarak bilinmektedir. O zamanlar yedi veya sekiz haneli olan köy bugün elli hanelidir. 1989 yılına kadar Büyükbeşkavak'a bağlıyken bu tarihten sonra köy olmuştur.
'Kere fekiya' kabilesi önde gelenlerinden Ahmet Efendi'nin büyük işler başardığı, 1910 yılında Rüştiye mektebini bitirdikten sonra kabilenin başına geldiği, Kurtuluş Savaşı sırasında ortaya çıkan yağmacı çetelerinin yakalanmasında büyük rol oynadığı söylenmekte olup onun adına birçok ağıtlar ve türküler yakılmıştır. Önceleri Çimen Yaylası olarak bilinen bugünkü Yeşildere köyünün bulunduğu bölge, bütün bölge köylerinin ortaklaşa kullandığı bir yaylaymış. Haymana'nın bazı köylerinin yaylayı zapt etmesinden sonra 'Kere fekiya' kabilesi 1880'de padişahın huzuruna çıkarak sorunu dile getirmişler. Bunun üzerine Sultan Abdulhamit bir ferman yazarak bugünkü bütün Büyükbeşkavak, Yeşildere ve Çöl köyünün bulunduğu bölgeyi 'Kere fekiya' lara vermiştir. 'Kere fekiya''nın İslam fıkhını öğreten hoca anlamına geldiği ifade edilmektedir.
Yeşildere kültürü, örf ve adetleri Cihanbeyli geneliyle hemen hemen aynıdır. Düğünler başlamadan önce eğer cenaze varsa gidip ölü evinden izin istenir. Düğünleri genellikle 3 veya 4 gün sürer bu esnada bütün çevre köylere davetiye gönderilir. Düğüne gelen bütün herkes düğün sahibine para yardımında bulunur, bu zengin veya fakir ayırt etmeksizin uygulanır. Bir de gelin geldiği zaman damat en yakın arkadaşı tarafından evden alınıp başka bir eve götürülür. Bütün arkadaşları orda toplanır, bütün ihtiyaçları giderilir, bilmediği konular varsa anlatılır. Bu sırada gelinin çeyizi geldiği zaman çocuklar çeyizin içinde damatla gelinin baş koyacakları yastığı kaçırırlar, kim yastığı damada götürürse damat da o şahısa hediyeler verir. Düğünde halaylar çekilir. Yakın zamana kadar güreşlerin yapıldığı ve cirit oynandığı belirtilmekte olup artık bu adetler uygulanmamaktadır.
Yağmurun yağması için bütün çocuklar toplanır, bir sopanın başına bezler bağlanır, havaya kaldırarak dilekte bulunurlar. Bu esnada bulgur pilavı yapmak için gerekli malzeme toplanır, daha sonra bir aşçı tarafından hazırlanıp tekrar çocuklara sunulur. Şiddetli rüzgar ve fırtınaları durdurmak için her evden tuz toplanır ve bir büyüğe götürülür. Bu tuz azar-azar ateşe atılarak fırtınanın duracağı ümit edilir.
Köyde herhangi bir sorun veya tartışma varsa hatırı sayılır kişiler toplanıp sorunu çözerler, verdikleri kararlara da rıza gösterilir.
Köyde askere gidecek olanları herkes yemeğe davet eder ve harçlık verirler. Askere gidecekler bütün topluluğun önüne çıkarılır ve bir hoca tarafından dualar okunarak askere gönderilir.
Yeni doğmuş olan çocuklara komşuları ve yakınları tarafından hediyeler götürülür, anneye de Malez denilen bir yemek götürülür.
Köyde birçok aşk ve kahramanlık türküleri ve ağıtlar söylenir.
Mevlüt Efendiye Ağıt
Bu çimen yurdu güzel yurttur
Yiğitlerin beylerin yurdudur
Hakim gelmiş yiğidim
Arazi sahibini arıyor
Bu ne acıdır feryadımız dinmiyor
Yiğidim bak kurban olduğum
Ağaçlar bile meyvelerini yapraklarını
Döküyor yiğidim kaldır başını
Cami hatibini istiyor
Çimen dediğin dağların eteğinde bulunur
Yiğidim başını kaldır sesimi duy
Hiçbir şeyi umursamayanla
Dilinin ucuna bile getirmiyor
Kim görmüş bu çileyi
Kim vermiş bu emeği
Artık gel yiğidim deli olma
Sonunda yok olacak dünyanın yiğidi
Bu dünyanın işi aşı
Hep şaka ve boş sözlerdir.
Yünlükuyu Köyü Cihanbeyli'nin batısında ilçe merkezine 70km. uzaklıkta olup, 2000 nüfus sayımına göre nüfusu 133'dür. Köy muhtarlığı Necmettin Baran tarafından vekaleten yürütülmektedir.
Yünlükuyu, 1930'lu yıllarda Yunak Hacıömer Köyüne bağlı olarak kurulmuş bir Yayla iken 1954 yılında Köy haline gelmiştir. Köye Kars ve Ağrı illerinden gelip yerleşenler olmuştur.
Yünlükuyu ismini ise, köye içme suyu için kuyu kazıldığında çok fazla su çıkıyor ve suyu azaltmak için kuyuya yün basılıyor ve bundan dolayı da köyün adı Yünlükuyu oluyor.
Şu anda köyde 18 hane ikamet etmektedir. 1 derslikli İlkokul ve cami bulunmaktadır, köyün öğrencileri Kandil İlköğretim Okuluna taşınmaktadır.
Köyün geçim kaynağı tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır.
Zaferiye Köyü Cihanbeyli'nin batısında ve ilçe merkezine 53km. uzaklıktadır.2000 nüfus sayımında nüfusu 535 olup köy muhtarlığı Mehmet Akça tarafından yürütülmektedir.
Köyde bir İlköğretim Okulu ve bir cami bulunmaktadır.
1921 Yılında Yunak ilçesinin Hatırlı beldesinden gelenler tarafından Kayışoğlu adı altında kurulan köy halkının Canbekli aşiretinden oldukları bilinmektedir. 1960 yılında ismi Zaferiye olarak değiştirilmiştir. Yerleşik hane sayısı 160 olup yurt dışındaki hane sayısı 50'dir. Konya'ya eğitim ve ekonomik nedenlerle göç eden hane sayısı 70'tir.
Genellikle çiftçilikle geçinen köy halkı çok az sayıda hayvancılık ve az sayıda da nakliyecilikle uğraşmaktadır. Sulu tarım yapılmamaktadır.